21 Ekim 2012 Pazar

Sela

.
Sela okunuyordu ve bugün Cuma değildi. Bildiğiniz üzere Cuma dışında okunan selalar birinin öldüğünü haber verir. Ama kim ölmüştü? Lan yoksa acaba ben mi ölmüştüm amına koyayım :/

Derhal kendimi şöyle bir yokladım. Telefonu şarja taktım, tuvaleti domestosladım, çöp attım, kıçımı parmakladım filan, birtakım garip şeyler yaptım. Fakat bir türlü kendimi yaşadığıma inandıramadım.

Kafamı ellerimin arasına alıp son derece teatral bir vaziyette ne olup bittiğini anlamaya çalışırken korkudan kakam geldi, gidip yaptım. Gayet seri ve başarılı bir transfer işlemiydi. Sindirim sistemim tıkır tıkır çalışıyordu çok şükür. Ancak bu yine de benim yaşıyor olduğumu göstermezdi zira günlerdir adeta bir armut gibi takılıyordum. Dünyayla “nefes alsın yeter” teoremine dayanarak mütemadiyen oksijen ithal etmek dışında kayda değer bir ilişkim yoktu. Öldüğümü fark etmemiş olabilirdim yani. Zihnimin bana kakalı şakalar yapmasına hiç şaşırmazdım doğrusu, çünkü kendisi şakacı bir bireydir. Birkaç kere kaybolmuşluğum vakidir. Bu sefer işin iyiden iyiye bokunu çıkarmış olabilirdim.

Her ne kadar içtenlikle dikkatimi dağıtıp başka şeylerle meşgul olmaya çalışsam da kafamın içindeki “Öldüm mü lan acaba?” sorusunu duymadan edemiyordum. Aklım beni düelloya davet ediyordu ve pezevengi yenemeyeceğimi çok iyi biliyordum. “Yaşıyorum yarraam!” diye ünledim fakat buna saksıdaki çiçeği bile ikna edemedim. Bu arada o çiçeği motordan düşüp dizimi sakatladığım dönem almıştım ve hiç bakmamama rağmen hala yaşıyor. Azmini siktiğim. Her neyse. Arkadaşlarımla konuşursam yaşadığımı ispatlayabilirim diye düşündüm ve hiç zaman kaybetmeden telefona sarıldım. Bir sürü dedikodu yaptık. Konudan uzaklaştım. Olum çok acayip şeyler olmuş lan sdgsfdgs. Güldük ettik işte, birtakım ipnelikler yaptık. Ben zaten bundan sonra yazılarımla değil birtakım ipneliklerimle anılmak istiyorum. Bu yazı da burada böyle tık diye bitecek o yüzden. Götler.

Öpüyorum mıncırıklarınızı. Si yu.
.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Biraz.

.
Ben bu ara biraz bozuldum. Hasta oldum yani. İnsan hasta olunca kendine biraz acıyor. O yüzden biraz konuşucam. Kusuruma bakmayın.

Öyle işte. Hasta oldum. Bağışıklık sistemimin çok güçlü olmasıyla övünürdüm hep. "Hasta olmam lan ben!" derdim. “Yıkar mı sandın bizi bu yalancı ayrılıklar!” derdim. Aslında, hastanelere ve doktorlara gitmemek için hastalanmıyordum. Metabolizmama bu sayede hükmediyordum belki. Her neyse, hasta oldum biraz. Soğuk filan almışım. İnsanın sevmediği şeyleri almaması gerekir. Ben soğuk sevmem. Küçükken çok üşüdüm. Keşke bu metafor olsaydı.

Burnum filan aktı işte hep. Hapşırdım biraz. Hapşırmayı severim. Çok komik gelir bana. Osurmak gibi tutmayı becerebileceğiniz bir şey değil, geldi mi illa gidecek. Keşke hepinizin hapşırır vaziyette fotoğraflarını çekebilseydim. Hapşırırken kimse kötü kalpli görünmez, ne bileyim, belki Kristof Kolomb bile. Bu arada o insanlıktan nasibini almamış pezevenk keşfettiği topraklarda yaşayan yerlileri köpeklerine yedirirmiş canlı canlı. Bu gece öğrendim, acayip tepem attı. Yok yok, hapşırırken bile güzel görünmez o orospu çocuğu.

Ateşim filan da çıktı işte. Abimi, ateşi çok yükseklerde seyrettiği için kışın ortasında bile buzların içinde yatırıyorduk hep. Baktıkça içim titriyordu. Yani onun yerine de çok üşüdüm ben. Ne diyordum, soğuk sevmem.

Birkaç gündür sigarayı bırakmaya çalışıyordum hem. Boyna elektronik sigara emikliyordum. Yani sigara da içiyordum tabi ama az içmeye çalışıyordum, eve gelirken yeni paket almıyordum filan. Az önce canım fena sigara çekti. Evde sigara yok. Var da gelen giden arkadaşların unuttuğu hiç sevmediğim sigaralar var. Dur lan puro olacaktı şuralarda dedim. Arıyorum arıyorum yok. Geçenlerde nasılsa içmiyorum diyerek kaldırmışım bi yerlere. Bi 15 dakika kadar hayattaki tek amacım o puroları bulmaya çalışmak oldu. İnsanın hayatta bir amacının olması güzel şey, epey oyalanıyorsunuz. Bi 15 dakikayı böyle kurtardım işte. Bi 15 dakika da bir puronun tamamını içmeyi hedefleyerek geçti. Zaman dediğin böyle böyle geçiyor, bi 15 dakika daha, bi 15 dakika daha.

Benim bozulmam yetmiyormuş gibi kombim de bozuldu bu gece. Bir süredir tekliyordu, bugün artık kendisinden hiç haber alamıyoruz. Oysa ben sıcak bi duş almak, duşun altında ağlamak, rimelimin filan akması gibi sinematografik sahneler yaşayayım diyordum, böylece bir tekamül tamamlanmış olurdu. Ama kısmet olmadı işte, kombi bozuldu. Aradım müşteri hizmetlerini, nasıl tatlı, nasıl anlayışlı yusyumuşak sesli bi adam açtı. Başladım buna anlatmaya, kombiden girdim hasta olmamdan çıktım. Oradan kimsenin bana çorba yapmamasından ve sigarayı bırakmaya çalışmanın ne kadar çirkin bir şey olduğundan devam ettim. Hiç sigara kullanmamış ama anladı beni, Allah razı olsun. Adamla bi güzel dertleştim, çok iyi geldi.

Sonra işte bugün hep dinlendim. Çıkmadım evden. Kıyafetlerimi filan yerleştirdim. Benim ne zaman canım sıkılsa kıyafetlerimi yeniden katlar ve dolaba yerleştiririm. Bu yüzden ev pimpisken bile dolabım hep düzenlidir.

Seslerden çok yoruluyorum. Her taraftan ses geliyor. Sessizliği bi cihaza kaydedebilsem kulağımda bi kulaklıkla yaşardım.

Bir puro daha yakayım.
.