27 Ekim 2010 Çarşamba



Bilhassa bunları çok sevdiğim için siz de görün istedim. Dahası Derin Hakikatler isimli sitede. Bakmakta yarar var.
.

21 Ekim 2010 Perşembe

Nöron yolları haritası

.
Hikayelerde konu bütünlüğü olmalıdır diyorlar. Olaylar belirli bir sırayla akmalıymış filan. Oysa ben konudan uzaklaşmayı severim. Sıradan çıkmayı severim. Birkaç sahne önce ne olduğunu anımsamamayı severim. Birkaç sahne sonra ne olacağını umursamamayı severim. Bu sebeple birazdan çok bütünlüklü şeyler yazmayabilirim. Ama size söz veriyorum, bir daha bütünlük kelimesini kullanmayacağım. Ne biçim kelimeymiş lan, nalet gelsin böyle kelimeye.

Kadınlar hikayeleri sever. Bu yüzden yaşadıkları aşkları başka kadınlara anlatırken olduğundan daha fazla hikayeleştirirler. Sonra hikayenin bu yeni halini daha çok severler. Yani birilerine adamı ne kadar sevdiklerini anlatmayı, adamın kendisinden daha çok severler diyorum. Belki de ne dediğimi bilmiyorum. Belki kendi durumuma bir kılıf arıyorum filan. Ama amına koyim böyle durumun. Ne sikko bir durummuş lan bu, şakülümü kaydırdı alenen :/

Bu ara zaman ile ilgili kafam karışık vaziyetlerde biliyorsunuz. Bu konuyu inceleyen bir kitap okuyorum mesela, orada diyor ki "Burundi'de zaman tarif edilir, yani saymak yerine bir özellik atfedilir. Karanlık bir geceye "sen kimsin?" gecesi denir mesela, çünkü hava biriyle karşılaştığınızda yüzünü göremeyeceğiniz kadar karanlıktır ve karşınızdakine kim olduğunu sormanız gerekir." Saymak yerine tarif etmek sizce de çok güzel değil mi la? Bayıldım valla bu fikre. Bundan sonra en sevdiğim kavim Burundililer. Çok kral insanlarmış yemin ederim.

Ben böyle bazen yeni bir şey öğrendiğimde sevinçten çıldırıyorum. Gözlerim parlaya parlaya, hararetli hararetli anlatıyorum böyle ilk gördüğüm kişiye. Gözleri parlaya parlaya dinleyen insanlar buluyorum lan, ne güzel.

Uzatmayayım.

Edit: Çok karışık konuşmuşum, benim kafalar çok karışık çünkü. Ama zaten siktiredin yazıyı, gelin de az muhabbet edelim.
.

18 Ekim 2010 Pazartesi

İzafiyet

"Zaman'ı benim kadar iyi bilseydin, dedi Şapkacı,
onu harcamaktan söz açmazdın."

Önce anlamazsın. Her yerde koşuşturan insanlar vardır. Çalan telefonlar vardır. Yetişmen gerekiyorsa mutlaka trafik vardır. Daha uzaktaysan bilmemkaç sefer sayılı uçakta rötar vardır. Vapur çalışmaz çünkü hava muhalefeti vardır. Gidiş yolundan puan alamazsın. Sonuca zaten varamazsın.

Sonra anlamazsın. Hastaneler vardır. Doktorlar vardır. Her şeye hazırlıklı olun’lar vardır. Ameliyatlar ve yoğun bakımlar vardır. Odaları birbirine bağlayan koridorlar vardır. Koridorların kenarları hep duvardır. Duvar diplerinde yaralı parmağına sürecek sidik ararsın. Olasılık ilminden medet umarsın. Köprüyü geçene kadar Hipokrat’ı kral sayarsın. Doluya koyarsın, boşa koyarsın. Baktın olmuyor amına koyarsın.

Üstelik anlamazsın. Mevzu sıcakken yanında olan insanlar vardır. Mevzu soğudukça uzaklaşan insanlar vardır. Mutlaka onların da kendilerine göre sorunları vardır. Sıcakla soğuğu ayıramazsın. Zaten ayırsan da işin içinden çıkamazsın.

Düpedüz anlamazsın. Mekanik sesler vardır. Ciddi yüzler vardır. Yapılan klinik çalışmalar vardır. Gerçekler vardır. 2 kere 2’ye farklı bir sonuç ararsın. Kendine yeni bir formül kurarsın. Pi’yi 3 alırsın. X’i yalnız bırakırsın. Y’yi adamdan saymazsın. Limitin nereye gittiğine aldırmazsın. Ama hesabı bir türlü tutturamazsın. Hem zaten tuttursan da kimseyi inandıramazsın.

Neresinden bakarsan bak, anlamazsın. Olanlar ve bitenler vardır. Elinden gelmeyen şeyler vardır. Tek çare zamandır. Kendini koltuğa bırakıp gözlerini kaparsın. Zamanı arkasından itebilmek için tek tek saniyeleri sayarsın.

Sekizbinaltıyüzyetmişiki…

Sekizbinaltıyüzyetmişüç…

Sekizbinaltıyüzyetmişdört…
.

14 Ekim 2010 Perşembe

Nöbet Notları

.
Şu anda bir hastane odasındayım ve bekliyorum. Aslında şu ana dair olan durum sadece hastane odasında olmam. Beklemek tam 2 yıl 1 ay 21 gündür baki. Hazır bir hastane odasındayken ve tam 2 yıl 1 ay 21 gündür bekliyorken size biraz beklemekten bahsetmek istiyorum: Beklemek hiç güzel bir şey değildir.

Şimdi içimden bir ses beni "Üstelik" diye başlayan bir cümle kurmaya zorluyor. Korkmayın, yapmayacağım. Size, hemen yanıbaşımda uyuyan, derin derin uyuyan, sanki 2 yıl 1 ay 21 gündür uyuyan o değilmiş gibi uyuyan adamdan, o adamla aynı karından doğmuş olduğumdan, aynı karından doğmuş olmanın ne demek olduğundan filan bahsetmeyeceğim. Çünkü bunlardan bahsetmek de pek güzel değildir.

Galiba yazının burasında, hastane diye giriş yaptığım ve yakın geçmişte bir kaza geçirmiş olduğum için bizzat kendimden bahsettiğimi düşünüp ödleri kopan, akılları çıkan, evlatlarını kesen, bayraklarını yarıya indiren okurlarıma bir izahat yapmam gerekiyor: Kendimden bahsetmiyorum. Çünkü tahmin ettiğiniz gibi sevgili okurlarım, kendimden bahsetmek de pek güzel bir şey değildir.

Esasen dün gece, yazma çizme işlerinde gayet hatırı sayılır biriyle yaptığım uzun sohbetin özet tavsiyesi, kendimden bahsetmem gerektiğine dairdi. Bu kadar aksiyon dolu bir hayatım varken başka şeylerden bahsetmemin lüzumu yokmuş filan. İkna olmuş değilim ama dizim ağrıyor. Dizim ağrıyorsa size biraz kendimden bahsedebilirim. Size biraz kendimden bahsetmem gerekirse dizim ağrıyor. Bitti.

Kendimle ilgili olan kısmı bitti diyorum, yoksa yazı bitmedi. Yani bence bitmedi çünkü daha anlatacaklarım var. Fakat ne anlatacağımı bilmiyorum. Eğer bir yazar olsaydım size birazdan nelerden bahsedeceğimi bilirdim. Derdim ki sevgili okurlar, size birazdan şunlardan bahsedeceğim. Ama bir yazar değilim. Zaten mesela bir yazar olsam çıldırmamak için yazardım. Oysa şu anda sadece uyumamak için yazıyorum. Çünkü uyumamam gerek. Sebepleri basitleştirmeye bayılıyorum. Her neyse, insan yazdıkça bir konu bulabiliyor. Birkaç cümle önce ne anlatacağımı bilmiyordum halbuki. Bence uyku harika bir konu. Şu esnada en çok uykudan bahsetmek istediğim için size biraz uykudan bahsetmek istiyorum.

Uykuyla ilgili söyleyebileceğim çok fazla şey var ama güzel olup olmadığını tartışmayacağım şimdi. Çünkü 2 yıl 1 ay 21 gündür uyuyan birini izliyorum. Bazen ben de onun gibi uyumak istiyorum. Yaşayanlar ve ölüler evreninin haricinde bir de uyuyanlar evreni olabilir mi? Normal insan uykusu değil kastettiğim, hep uyumak. Koskocaman bir yatakhaneden ibaret bir evren düşünün. Düşündünüz mü? Keşke düşünmeseydiniz. Düşününce kafası karışabiliyor insanın çünkü. Uyumayınca da karışıyor ister istemez. Yani kafamın karışık olduğunu kabul ediyorum. Hakkımdaki tüm suçlamaları da kabul ediyorum. İnkar etmeye halim yok. Bir de mesela şu anda o kadar çok uykum var ki uyumaya halim yok. Aslında yeri gelmişken size biraz halsizliğimden bahsetmek...

Kahve içeyim.
.