30 Mart 2010 Salı

Kişisel!!

.
Baktım bakındım benim blogu kategorize etmeye kalktığında "kişisel"den başka bir şeye uymuyor, ben de kişisel kişisel yazıcam şimdi ve siz kahrolası pislikler bütün bunları okuyacaksınız!!

Çalıştım işte bugün yine. Akşamın kör vakitlerine kadar çalıştım. Hayvanlar gibi çalıştım böyle. Mamutlar, bufalolar, dinozorlar gibi çalıştım. Sofranızdaki yerim öküzünüzden sonra gelecek şekilde çalıştım. O sebeple sinirlerim bozuk. Üstüme varmayın!

25 tane herif var, bayaa bildiğin herif bunlar. Kıl sahibi insanlar yani. Bu ara böyle bir kitleyle muhatabım ve bana tecavüz etmelerinden çok korkuyorum. Herhangi bir tahrik vaziyeti oluşmasın diye de bütün kışlıklarımı üst üste giyip gidiyorum işe :/ Zor durumdayım.

Sonra işte akşam dedim ki biber dolması yapayım dedim ben şimdi tamam mı. Ama evde münasip dencere yok. Neyse gittim bi dencereciye. Oha amına koyim niye o kadar pahalı lan! 90 liraya dencere mi olur!! Olmaz olsun öyle dencere! Nalet gelesi :/ Neyse işte almadım tabi. Sonra eve geldim bi baktım salçanın içinden mavi mi desem gri mi desem bi şeyler fışkırmış. Aman ya salçasız olsun n'olcak atla deve değil sonuçta dedim. Sonra işte pirinç yıkadım çünkü biber dolmasına pirinç konur. Bir süre pirinçlerle birbirimize baktık. Sonra bir de baktım meğer ben biber dolması yapmayı bilmiyormuşum ya la! İyi ki de almamışım o dencereyi hee, valla bazen kafam çok çalışıyor. Buradan, bana anamdan daha iyi bakan yemeksepeti üye iş yerlerine çok teşekkür ediyorum.

Neyse işte geçen kuzenim geldi. Kendisi genetik menetik işler peşinde bir insan. Başladık bunla kromozom muhabbetine. Kromozom deyince orada duracaksın aga! Kromozom mühim. X idi Y idi derken Demet Akalın'ın birazı erkek çıkmasın mı? Şimdi testiküler feminizasyon diyeceğim de hiçbir şey anlamayacaksınız siz cahil ipneler! Bilim bunlar hep. Açıp da bir şeyler okuyayım yok! Anca gidin Tuna Kiremitçi'yle İclal Aydın birbirlerine nasıl laf geydirmiş onları okuyun di mi!! ahuahau. O da çok bomba la. Hatun gitmiş Jaklin'den kıskanmış herifi. Jaklin dediğim de gayet rahmetli bir insan. Yazık. Ülkemiz işte hep bu yüzden şey oluyor :/Durun la konudan uzaklaştım. Demet Akalın!!! Neyse işte bu insancağızda testiküler feminizasyon sendromu varmış. Yani kromozom dizilimi XXY mi neymiş işte öyle bir şey. Ya işte içinde taşakları varmış kadının ulan! Seviyesiz pislikler :((( Beni nasıl konuşturduğunuza bir bakın, mutlu musunuz şimdi!!

Tamam sakin. Bugün iş yerinden bir arkadaşın metresini aldım. Ne deniliyor ona lan? Hani böyle ölçmeye yarayan şey işte. Yemin olsun az önce yazdığım şeyi metres olarak okuyanlarınız vardır hee, bak şimdi farkettim. Ne pislik okurlarsınız olum siz!! Sapık mısınız nesiniz anlamadım ki! Neyse işte aldım ben metreyi. Çünkü neden? Çünkü eve kitaplık yaptırıcam ve onun için mobilyacıya ölçü vermem gerek. Çünkü o kadar çok kitabım var ki sığmıyorlar hiçbir yere :( Bunun ne kadar acı bir şey olduğunu tahmin bile edemezsiniz :( Ya öf tamam saçmalamayın. Alamadım işte ölçü filan, onu diyecektim.

Sonra bir de taşındığımdan beri ütülenmeyi bekleyen bir takım tayyörler ve döpiyesler var. Şu çağda insan evlatlarının hala ütü yapmak zorunda kalması kabullenilecek gibi değil. :/ Ülkemizin kalkınabilmesi için kendi kendine ütü yapan bir makinenin geliştirilmesi şart. Benim kalkınabilmem için de çok şart. Ütü yapmamak için sürekli yeni bir şeyler almak zorunda kalıyorum :/ Sevgili arkadaşlarım, bu mesajım size. Hayır yani elinize mi yapışacak!

Offf. Canım çok sıkılıyor tam da şu vakit. Sigaradan da boğazım acıdı zaten. Erkek gibi hönkürdüyorum. O değil de dün akşam bir arkadaşımla oturup televizyon izlerken pornolar konusundaki eksiğimizi farkettik. Niye öyle birdenbire farkettik onu hatırlamıyorum ama epey açığımız var yani. Sonra birkaç siteye girdik işte, olum çok acayip şeyler var lan. Valla. İzleyemedik ama, üyelik müyelik istiyo ipneler. Korkarım ben üye filan olamam öyle yerlere de zaten cevher başka yerdeymiş; videolara buldukları isimler. Ben böyle yaratıcılık görmedim arkadaş! Birkaç örnek yazardım buraya ama osbircileri bu elit mekana doluşturmak istemiyorum.

Bir de diyorum ki saçlarımı mı boyatsam? Şöyle fışılı fışılı bi şeyler. Sağ tarafa saçlarımı ne renge boyatayım diye bir anket koyayım bari, hıhııımm.

Bitmedi!! Yok la bitti galiba. Kişiselmiş. Alın size kişisel!!

O değil de, ütü yapsam iyiydi.
.

28 Mart 2010 Pazar

İfade!

.
Onu diyorum işte hakim bey. Yaptığım bir şey yok halbuki, kimsenin öküzüne höst dememişim. Ama sürekli tehdit felaketleri alıyorum. Ulan bu ne! Deme öyle diyorlar. Sabır diyorlar… Sabırsa sabır, amenna. Meydana çıkmışız bir kere, dövüşe soyunmuşuz. Yalnız fena dövüyorlar hakim bey. Na şu gözümü açamadım senelerdir. Benim surat evvelden böyle değildi, öyle bir giriştiler ki ne olduğunu anlamadım. Çok afedersin götümden kan getirdiler. Yauv bir yere gittiğimiz yok, az vicdanlı vurun di mi? Ama yok, Allah ne verdiyse vermedi demiyorlar. Azrail’e bir osuruk borcumuz var altı üstü, onu da sike sike alacaklar bu gidişle. Merhamete ihtiyacımız var hakim bey.

Ha bir de tevekkül diyorlar, iyi eyvallah. Zaten başka hal çare de kalmamış. Kurbanlık sığır gibi bağlamışlar kolumuzu bacağımızı, yatırmışlar boylu boyunca. Ama bilemezsin hakim bey! O bıçağı sürekli boynunun dibinde hissetmenin ne demek olduğunu bilemezsin. Keseceksen kes ulan diye bağırasım geliyor anam avradım olsun. Sus diyorlar, Allah diyorlar, inan diyorlar. Yauv inanırız inanmak mevzu değil ki. Ne dedilerse inanmışım ben zaten şimdiye kadar. Hem onca insan, bir bildikleri vardır di mi? Ama nasıl güveneyim artık hakim bey? Vaziyet ortada. Kaç kere aynı yerde çelme yemişiz. Herkes gözümün içine bakıyor, ulan ben nereye bakayım? Bir çiçeğin rengine, bir kelebeğin kanadına mı bakıp ikna olayım? Geçsinler bu işleri hakim bey.

Hayatın gerçekleri diyorlar… Herkes hikmet sıçıyor anasını satiyim. Bilmiyor muyum! Düşünmekten aklım rutubetlendi. Ama sikiyim ben o gerçekleri çok afedersin. Hiçbir işe yaramıyor. Bizim inanabileceğimiz yalanlara ihtiyacımız var hakim bey.

Şeytan diyor al bıçağı çık sokağa önüne geleni doğra! Uymuyorum şeytana hakim bey, herif mantıklı konuşmuyor zaten. Niye doğrayayım milleti di mi? Ama içiyorum bazen. Çünkü içmeyince buzlarım çözülmüyor artık. Öyle kazık gibi duruyorum. Birileri gelip bir şeyler anlatıyor, he diyorum, hı diyorum. Ne diyeyim? Kafam sürekli su alan bin tonluk bir gemi gibi. Batsa kurtulucam. Ama batmıyor dinine yandığım. Ya onu diyorum işte, delirmeye ihtiyacımız var hakim bey.
.

27 Mart 2010 Cumartesi

Çiş

.
Çişim geldi. O haberi alır almaz.

Hızlı hareket etmeliydim. Öyle olur çünkü, hızlı hareket etmek gerekir. Oturduğum yerden kalkmalı ve sanıyorum önce hastaneye gitmeliydim. Ama bacaklarım odun gibi olmuştu ve çişim vardı. Durmadan telefon çalıyordu. Kara haber telekomünikasyonu. Bilenler bilmeyenlere anlatsın hali. Biliyordum. Olmadan önce de biliyordum aslında ama olana kadar olacağına ihtimal vermiyor insan yine de. Her neyse. Açmadım telefonları. Çişim vardı. İdrak ile idrar arasında bu kadar organik bir bağ olabileceğini o zamana kadar düşünmemişim. Belki de düşünmüşümdür, unutuyor insan tabi. İş yerindeydim. Biri gelip “İyi misin?” dedi. “İyiyim” dedim, “çok çişim var.” Garip garip baktı suratıma. Biri çay getirdi, başka biri sigara. Normalde sigara içilen bir alan değil. Ama çişi gelenlere karşı duyulan enteresan bir merhamet anlayışı var galiba. Bir de şey var tabi, bu tip durumlarda, sizin için bir şeyler yapmak isteyen insanların sizin için bir şeyler yapmasına izin vermelisinizdir. Aksi şımarıklık olur çünkü ve şımarıklığa sadece ilk tecrübenizde hakkınız vardır. İlk tecrübem değil nihayetinde. Kafamdaki vidalar daha önce aynı yerden defalarca söküldüğü için bir çeşit yalama durumu oluşmuş. Yaktım sigarayı, şımarıklık etmedim. Yarım ağız söylenen şeyler var ya, bir de yarım göz bakmak var mesela. Bakmıyorlar gibi ama bakıyorlar da bir yandan. Olası bir cinnete karşı tetikte bulunma bakışı bu. Ortada cinnet filan yok. Çiş var sadece, o da mesanemde. Ortalığı dağıtmıyorum yani. Bir yandan da telefon çalmaya devam ediyor. Denk gele açıyorum. Bir arkadaşım. “İyi misin, geleyim mi?” diyor. “Yok”, diyorum, “gelme iyiyim. Çişim var sadece.” Benim için endişelendiğini söylüyor. Endişelenecek bir şey yok hâlbuki. Çişimi yapsam geçecek. Fakat bacaklar odun olmuş. Kalkıp tuvalete gidemiyorum. O ara etrafım kalabalıklaşıyor. Suratlardaki ifade aynı. Soru aynı: “İyi misin?” Cevabım da belli: “İyiyim işte, çişim var.” Dünyadaki herkesin çişimden haberdar olmasını istiyorum. Kal-u beladan beri çişim varmış gibi hissediyorum. Böbreğimin, sair bütün organlarımı ele geçirdiğini düşünüyorum. Kuzenim arıyor sonra. Açmam gerek. Ona iyi bir şeyler söylemem gerek. Çünkü bu durum en çok onu ilgilendiriyor. Motorları maviliklere filan. Sikeyim. Bunu kimse yemiyor artık. Öyle bir şey yok çünkü. “Aylin” diyor, “n’apıcaz biz şimdi?” Bilmiyorum ki. Keşke bilsem. İşeyeceğiz desem olmaz. Ama çişim var. Ağlıyor tabi, ağlamaz mı insan… “Hastaneye mi geleyim?” diyorum. “Yok” diyor, “çıkarıyoruz şimdi, sen direkt eve gel.” Birinin bana ne yapacağımı söylemesi iyi. Yoksa hareket edemem o şartlarda. Bir panik çıkıp otobüse atlıyorum. Odunlarımın hareket edebilmesine şaşıyorum. Çişimi yapmayı unutuyorum. Neyse diyorum, varınca artık…

Yol zor. Kafamı pencereye yaslayıp dalıyorum öyle, ambiyans olması gerektiği gibi yani. İçimden hüzünlü bir şarkı da tutturursam tam olacak. Ama olmuyor, çişim var zira.

Geçen demişti ki… Ah bir işesem. Öyle bakmıştı yüzüme… Çişten zehirlenir mi insan acaba? Tıpkı onun gibi… Bacaklarımı şöyle yapınca daha mı az hissediyorum ne? Hele o balkonda oturduğumuz gün… Elimle bastırsam gören olur mu ki? Şimdi yani gittiğimde… O çayı içmeseydim keşke. Yani aynı bahçeden kaçıncıya?

Uyumuşum biraz. Aklım uykuya kaçmaya bayılıyor. Rüyamda hep tuvaletler filan. İnsanız sonuçta. Sonra eve yakın bir yerde indim. Bulduğum ilk tuvalete girdim tabi, dayanacak takatim kalmamış. İşedim işte, malum hal.

Sonra yürüdüm biraz. Sonra evin önüne geldim. Sonra bir sürü insan… Sonra… Ya neyse işte.
.

15 Mart 2010 Pazartesi

Sonra...

.
Sonra öyle durdum biraz. Bir süre Afrika kıtası yokmuş gibi davrandım. Tekerlek icat edilmemiş, ıspanak bir sebze değilmiş gibi… Yok sayınca yok oluyor çok şey, her şey değil. Gözümü kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum. Tuhaf yani.

Durdum sonra biraz öyle. Komik şeyler düşünmeye çalıştım. Düşününce buluyor insan. Güldüm biraz işte. Kendi kendine gülenlere deli diyenler insan değiller. Belki de insandırlar, emin değilim. Ama gülmeyen insanlardan çok korkuyorum. Bu gerçek. “Hayata katlanamadığımız için espri yapıyoruz” demiş… Kim demiş? Mühim değil, doğru demiş nihayetinde. Bu yüzden mi bu kadar gülüyorum yoksa güldüğüm için mi bu yüze varıyorum kuşkuluyum. Kaotik bir sebep-sonuç sarmalı bu. Yanisi gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…

Biraz durdum sonra öyle. İçimdeki bu anlatma isteğiyle kavga ettim. İsteğim beni dövdü. Bu aralar çok asabi. Asabiyetinden aldığı bir gücü var. Fazla ilişmemeye özen gösteriyorum. Ama birinin ona, anlatacaklarının hiçbir işe yaramayacağını söylemesi gerek.

Sonra durdum öyle biraz. Kırmızı koltuk eskiyene kadar oturdum. Ademoğlu ahir ömründe en çok oturuyor galiba. İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. “Oturmaya da kalsaydı” dediklerim de var “keşke biraz daha öyle otursaydı” dediklerim de… En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime…

Biraz öyle durdum sonra. Sekerat denilen bir şey var. İnsanın ağzı köpürüyor böyle, nefes alamıyor. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor. Ona demek istiyorum ki “son nefesini benim için harcama, ben buna değmem.” Diyemiyorum. Kalas yutmuş gibi oluyorum çünkü. Tam yutamamışım da boğazımda kalmış gibi daha doğrusu… Hep aynı şey. Birine benziyor. Allahım nasıl da ona benziyor! Zaman, zeminden çekiliyor. En başa gidiyorum. Onu buluyorum. Dönerken kaç yere daha uğruyorum? Sayabilsem de bereketi kaçsa. Ama sayamıyorum. Hepsi ona benziyor. Hepsi öyle…

Öyle durdum sonra biraz. Orta Asya’da kutsal sayılan bitkiler ve hayvanlara dair bir şeyler okudum. Bir ağacı kesmeden evvel ondan özür dileyen adamlara dair konuşmak istemiyorum, çok duygusal olduğum düşünülüyor sonra. Sırf bu yüzden vücudumda kırılmadık kemik kalmadığını da anlatmıyorum kimseye. Bir film vardı. Kadının teki bir binanın en yüksek yerine… Her neyse.
.

4 Mart 2010 Perşembe

Tımarhane Notları #8

.
Yüzmeye havuzda başladım, sonra göl, sonra deniz... Su mu büyüdü ben mi küçüldüm emin değilim. Çünkü annem biraz ağladı. Annem genelde ağlamaz. Bir köpeğim uluya uluya öldü, biri hiç ses çıkarmadan. Arkadaki kulübenin dibine gömdük onları, farklı farklı zamanlarda tabi. Her şey bir anda olmadı. O zamanlar öyle olmazdı zaten. Birkaç kez fişimi çektiler. İçimde elektrikler kesildi yani, küt diye! O kısımlar karanlık. Sonra kalkıp sigara filan içtim galiba, tam hatırlamıyorum. Bir civcivim vardı. Koynuma sokup yattım bir gece. Sabah ölüsünü bulduk. Abim geldi. Katilsin artık sen dedi. Katil oldum. İnsan sadece ilk cinayetinde katil olur. Sonrakiler sıfatta bir değişikliğe neden olmaz. Bu yüzden kimi öldürsem civcivim gelir aklıma. Sonra geçer. Geçiyor çünkü. Yerine başka şeyler geliyor. Kafamın iki kenarında iki yarık var. Her şey onların arasından geçiyor. Ben duruyorum. Ben öyle duruyorum. Mesela bir kere salıncaktan düşmüştüm, sırtım çatlamıştı. Yelek gibi bir alçıyla sarmaladılar beni. Kıştı. Üşümemem lazımdı. Üşürsem yine boğmaca olurdum. Boğmaca olursam bazen mosmor olurdum. Belki biraz ölürdüm. Ölürsem babam ağlardı. Babalar ağlayınca zaten hep kış gelir. Ama çocuktum. Çocuklar alçılarının üstünü örtmek istemez. Çocuklar kürekle toprak atmayı da bilmez. Zamanı gelince öğrenirler sadece. İçlerinde elektrikler kesilir. Küt diye! Sonra belki çıkıp yürümeyi öğrenirler, o kısmı karanlık. Bizim bir Fatma teyze vardı, hafiften terelelli. Kulakları duymazdı. Ne zaman yola çıkacak olsam beni görürdü. İnsanlar genelde beni gideceğim zamanlarda görür. “Yine mi gidiyorsun kafir?” derdi. Yine gidiyorum Fatma teyze. Çünkü ben giderim. Yine olsa yine giderim. Başka türlüsünü bilmiyorum. Sonra kendi gitti gerçi. Artık durakta karşılaşmıyoruz. Her neyse işte. Bazen de telefon çalar. Çünkü dediğim gibi, ben hep uzaktayımdır. Birileri bir şeyler söyler. Sonra yine elektrikler…

Bu yazdıklarımı siktiret Doktor, üstünde kılıç çekmeye değmez. Bir insan akciğeri üzerinde çıplak ayakla yürüdüğünü düşün.
Bu kadar.
.