29 Temmuz 2011 Cuma

Yerli rehber daha fazla ilerlemek istemiyor

.
O gece geçmek bilmiyordu. Genç kadın, sıkıntıdan evladını kesmek üzereydi. Sair günlerde azıcık boş zaman yakalamak için kendini paralayan genç kadınımız bomboş bir zamanın kucağına düşmüş, ancak boş zamanlarda ne yapıldığını unuttuğu için ortalarda Ziraat’in tavukları gibi dolanır olmuştu. Kendini tavuğa benzeten genç kadın derhal tavukları düşünmeye başladı. Tavuklar gerçekten çok enteresan hayvanlardı. Gerek delici bakışları, gerekse netameli yürüyüşleriyle tam bir seri katil portresi çiziyorlardı. Kendilerine forma şansı verilse hayvanlar aleminin ebesini sikebilirlerdi mesela. Küçük ama etkili hayvanlardı. Tavukları sevdi genç kadın. Keşke, diye geçirdi içinden, keşke bir tavuğum olsaydı. Ama o gece genç kadınımızın sıkıntısını geçirecek bir tavuğu bile yoktu :/

Uzanıp iki elini kafasının arkasında birleştirdi ve gökyüzünü izlemeye koyuldu talihsiz genç kadın. Bahçedeydi çünkü. Yoksa evin içinden gökyüzü nasıl görünecek la, saçmalamayın. Yıldızlara baktı. “Olum nasıl düşmüyorlar lan harbiden” diye düşündü. Fizik yasaları aklına gelince rahatladı. İyi ki de fizik yasaları vardı. Çünkü fizik yasaları olmasaydı yıldızlar hafazanallah insanın üstüne üstüne kayarlardı.

Gökyüzünden herhangi bir atraksiyon çıkmayınca bitkilere yöneldi genç kadınımız. “Sulasam mı la şunları” diye kısa bi tereddüt yaşadı. Sonra üşendi elbette. Yattığı yerden bitkileri düşünmeye başladı. Ama hangi birini düşünsündü. Mevlam türlü çeşit bitki yaratmıştı nihayetinde. Herhangi bir bitkiye odaklanamayınca bitki köklerini düşünmenin daha lokal bir çözüm olacağına kanaat getirdi. Ancak bitki köklerini düşünmek korkunç bir şeydi. Genç kadınımızın içine fenalıklar geldi. Klostrofobisi mi azdı n’oldu lan acaba. Her neyse işte kötü etkilendi genç kadınımız. Hiçbir bitkinin kökü olmak istemediğine karar vererek zihninde bu meseleye noktayı koydu.

O esnada mucize kabilinden bir şey oldu ve genç kadınımızın bahçede götünü başını yaydığı yere bir kirpi geldi. Sevinç çığlıkları attı genç kadın. İçi, kirpiye sarılma arzusuyla doldu taştı. Çevik bir hareketle kirpinin yanına gitti. Ancak insaniyetsiz kirpi genç kadınımızı görünce dikenlerini dikti hemen. “Ne bakıyosun bilader” bakışları fırlattı. Genç kadınımızın turist kız sempatikliğini hiç sikine takmadı. Halbuki n’olurdu lan azıcık yüz verseydi. İki medeni hayvan gibi takılırlardı ne güzel :/

Sonuç itibariyle o gece talihsiz genç kadınımızın yarasına hiçbir mahluk işemedi. O da kalkıp son sigarası eşliğinde bunları yazdı. Haa, yazdı da n’oldu, derseniz, elbette hiçbir sikim olmadı.
.

6 yorum:

LHMPZVNG dedi ki...

netameli yürüyüşleriyle tavuklar, sema, astronomi,(origami çağrışımına mani olamıyorum), bir tutam quantum, nebatiler, köklü, damarlı tohumsuz bitkiler (misal eğrelti otları) ve kızdırılan bir kirpi.
''besbelli kafan löpçük gibi entel hanım''
sonlara doğru çişin geldi mi la doğruyu ama yalnızca doğruyu söyle.

Aylin Balboa dedi ki...

Ya löpçüklük doğuştan biliyorsun. Kromozom eksiği var bende, kesin. Bir de sonlara doğru çiş değil de çok sıkıldım filan ya hani, o yüzden :/

metus dedi ki...

başlığı görünce son yazın zannettim - bloga veda etmek için çok iyi bir başlık seçimi olurdu. Allahtan ki kendi fesatlığımmış, şeytan doldurur enteldantel

Kir-3,14 dedi ki...

Sonunda bir şey olmadı değil: İçi bir kirpiye sarılma arzusuyla dolan" insanlar listesine eklenmiş oldun. Bu liste az kabarık değildir ve bundan daha sağlam bir bağlılık benzetmesi de yoktur. Bence sen konuşmaya devam et, bir gün hayatın anlamını söyleyeceksin ama sen değil biz fark edeceğiz bunu. Yani ne olacak? Bir sikim olmayacak...

Vladimir dedi ki...

İnatçı bir kirpiymiş... Kaprisli hatta. :)

Aylin Balboa dedi ki...

Metus; şeytanın benimle uğraştığı başka konular var bro, raad.

Kir 3,14; bi sikim olmayacağından zerrece kuşkum yok. Senin kafa da az kırıkmış bence, memnun oldum biraderim.

Vladimir; huyunu suyunu bilmem de bayaa bi dikenliydi yani :/