.
Merhaba sevgili okurlarım, hep ben anlatıyorum biraz da siz anlatın rica ederim. Ama sonra çünkü şu an kafam hiç ses kaldırmıyor.
Kafam demişken, kafamı sikiyim çok afedersiniz. Bence kafa çıkarılıp takılabilen bir şey olmalıydı. Lazım olmadığında, taşıyamadığımızda ya da ne bileyim yatarken filan böyle çıkarıp ayakkabılığın üstüne filan koyabilmeliydik. Çok güzel olmaz mıydı? Olurdu ama olmamış. Çok güzel olabilecekken olmamış ne çok şey var. Madem böyle değil, akıl sağlığını korumanın bi yolunu bulmak lazım. Modern zamanlar bu işleri kolaylaştırıyor. “Dünyadaki en önemli şey sizsiniz” diyor, “Kendinizi sevin” diyor, “Hiçbir şeyin sizi üzmesine izin vermeyin” diyor. Pırıl pırıl, rengarenk haplar koyuyor önüne. Seç birini ve gülümse diyor. O kadar konuşuyorlar, hep ben mi çekicem lan bu hayatın ızdırabını dedim çaktım andidebrezani. Madem kafamı yerinden çıkaramıyorum, o halde küçük sevimli kapsüllerin içine koyar ve uzaya fırlatırım. Olur mu? Nah olur.
Öyle olmaz dostlarım. Öyle olmaz da bi şekilde oluyor ya her seferinde, ben asıl ona şaşırıyorum. N’olursa olsun ölmüyorsun. Ben mesela şimdiye kadar hiç ölmedim, inanılır gibi değil. Bu ara böyle kötüyüm mötüyüm diye dolanıyorum ama yine ölmeyeceğimi biliyorum mesela. Ağlarken filan aklıma geliyor bu, bi gülmek alıyor. Kendime karşı inandırıcılığımı kaybettim resmen. Kalbim sıkışıyor gibi oluyor mesela, içimden biri “Hadi ordan” diyor. O biri bakmasa çok güzel ölücem aslında ama insan biri bakarken ölemiyor bile lan. Hele o biri kendiyse. Düşünsene, çıkıyorsun köprüye mesela, kahrolmuşsun filan, atlamaya karar veriyorsun, sonra içindeki diyor ki “N’abıyon lan sen” diyor, “Ne bu şekil şekil hareketler” diyor. “Abi dayanamıyorum artık” filan diyorsun, yani ben öyle diyorum çünkü benim içimdeki bir abi, sizinkini bilemem, her neyse işte, abi diyor ki “Lavukluğun lüzumu yok, kalk git iki bira iç” diyor. Kulağını çekiyor adeta, paşa paşa gidiyorsun. Aman ne bileyim.
Eskiden “Edebiyat olmasa boku yemiştim.” diyordum, artık “Edebiyata rağmen boku yedim.” diyorum. Çünkü çok da lü lü anasını satiyim. Dünya turuna gidicem ben. Ya da şarkıcı filan olucam. O da olmadı orospu olurum. Henüz insanlığa ne tür bir kötülük yapacağıma karar vermedim. Bir ara veririm. Başımın çaresine de bakarım, onca yıllık başım sonuçta, bunu herkes bilir. Herkes bilir ve bu yüzden ağzıma sıçmakta hiçbir beis görmezler. Sonlara doğru eziklenmeyeydim eyiydi sdgsfdfdf. Ama böyle.
Bitmeden; edebiyata laf ediyorum ama yine de onsuz olmuyor. Ol sebep şuraya Barış Bıçakçı'nın Veciz Sözler'inden birini eklemeden gitmeyeyim:
"Bir öğleden sonra sahilde oturmuş kitap okurken koşarak önümden
geçtiğini gördüm, biraz ileride durup geri döndü ve 'Biliyor musun,'
dedi nefes nefese, 'Emre'nin ayağına deniz kestanesi battı!' 'Öyle mi!'
dedim, onun hoşuna gideceğini düşündüğüm şaşkın bir yüz ifadesi
takınarak, 'Peki şimdi nerde?' 'Ayağında!' diye bağırdı çın çın, sonra
da yine koşarak uzaklaştı. Ah, öznelerin farklılığı öldürecek beni. O
zaman çok güldürmüştü ama şimdi öldürecek. Herkesin cümlesi aynı bile
olsa öznesi farklı. Ve gramer hiçbir işe yaramıyor. Demek istediğim, özne hiçbir zaman ben olamadım. Özne hep
bir deniz kestanesiydi."
Gördüğünüz gibi vaziyetler biraz patlak. Beni ararsanız ebemin tenasül uzvunda olacağım.
Öpüyorum mıncırıklarınızı. Si yu.
.
11 Aralık 2012 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
15 yorum:
Ne tuhaf tam da seni aramak geçiyordu içimden seni arayıp nasıl dayanıyorsun lan aylin diye sorucaktım çünkü ben dayanamıyorum ama sonra lan aylinin derdi kendine yetiyor zaten boşver dedim boşvermekten de ölünmüyor lan aylin.napcaz biz?
Tezek yiyelim, birazını da yakarız hem içimiz ısınır :/ Ne biliyim lan amına köyim.
29 yaşında bi insansın hala mı bileğinden geçen damara bakıp bakıp triplere giriyosun lan, siktir git bi bira aç dedim. o arada senin yazına denk gelmişim. ölmesin lan kimse.
29 yaşına gelmişsin ama kafada akıl yok! Annem bana hep böyle der, sadece yaş her seferinde değişiyor, cümle hep aynı. Kafada hep akıl yok. Ölmeyelim. Şerefe.
şimdi ayın 21'inde kıyamet falan kopmayacak ya. "la daha mı be?!" diye sinirlendim. bu münasebetle mayalara dava açmaya karar verdim, insan hakları mahkemesine başvuracağım. artık mahkeme maruzatımı kabul eder mi, etmez mi bilemiyorum ama şu saatten sonra bizzat adamların torunlarına yüklenmekte kararlıyım. yeterli dirayeti gösterirsem ellerinden bir kaza çıkacağını umuyorum. aynı şeyi şirince turistleriyle uğraşarak da yapabilirdim, ne var ki orada kendimi şaraba verip emeeeen deme ihtimalim var. istersen katıl sen de. hareket olur. dertten uzaklaştırır.
Haha çok güldüm yazını okurken. Öyle bi başlamışsınki "kafamı sikiyim çok afedersiniz" lafı 2 gündür dilimde. Herkesin derdi aynı demekki dedim yazını okurken kendime. İçindeki abiye selamlar.
çok seviyom seni manyak.
kafa değilse bile hiç olmazsa bazen beynin tıpkı profil fotoğrafımdaki hatununki gibi sökülebilen takılabilen böle portatif bi uzuv olmasını çok isterdim ben de. Yazıyı okuyunca ahan da haleti ruhiyemin tercümanı dedim yalnız değilmişim len dedim sonracıma edebiyat olmasa boku yemiştim ve akabinde edebiyata rağmen boku yedim kısmını görünce benim bir sonraki durakta indiğimi fark ettim. edebiyat yüzünden mi boku yedim yoksa oluyo durağın adı. Ne bileyim ben amk burnumda günlerdik kavrulmuş irmik kokusu var ben de mi öldüm yoksa!
ben de artık, ‘bi ölmiim la!’ diyodum!.
saf, deli gençlikte ideolojiye tutulup uğruna hayat harcamakla meşgul, ne başkaldırılara dalıp, toz duman hengâmede vuruşurken bi yandan, öte taraftan üç beş dost, arkadaş, omuzdaş, yoldaşı, göğüslerinden sırtlarından vurulup ölmesinler diye ölümle aralarına girip kollamaya, göz önünde, hayatta tutmaya, bi o yana bi bu tarafa, ter telaş, kan revan, permeperişan ölümüne koşturup çabalarken birer birer düştüklerini gördüm.. baktım ki son ‘can’ da vurulmuş; sol göğsümde ilk kez hissettim o kötü acıyı..
canım çekiliyo sandım o ara; ama ölmüyomuşum, hemen ölmiycekmişim meğer.. ben, ‘nası olsa bi kimsem, bi bişeyim kalmadı lan, koruycak kolluycak; “neyleyim köşkü, neyleyim sarayı”, neyleyim bu kimsesiz canı?!. hem yaşasam bile, nası olsa “bu dert beni iflah etmez, öldürür!”, böyle kimsesiz, bişesiz yaşamak derdi nası olsa bişekilde öldürür!’ deyip, beni öylece hayatta bibaşıma pij bırakıp giden dingillere bi an evvel yetişebilmek için, sağımda solumda vızıldamaya devam eden kurşunlara alnımı şöyle bi uzatınca bilerek, boş vermiş, gülerek, yani tam da bi ölecekken gülümseyerek, o ara birden içime ‘yanlış yapıyorum lan!. böyle olmamalı!. yaşamalı, direnmeli, sonuna kadar ag; düşmemeli hayattan, her şeye rağmen yaşamak suretiyle vuruşmalı ipneyle!’ die bi his doğunca, kurşundan deil de utancımdan ölcektim nerdeyse..
o his,kime ait olduunu,nerden geldiini bilmediğim,ikna edici,kendinden emin bi sese dönüştü çok geçmeden.çok da net bi biçimde,‘gittiğiniz yol yol değil!ölümleriniz rejimlere gübre olur anca!hem sonra,yaşadığınız onca ölümcül macera,çektiğiniz onca acı kimselerin biyerinde de olmayacak, sizden sonra!.yani,ölüme düğüne gider gibi,güle oynaya gitme romantizmi sizi kurtarmaz!adlarınız yiğitler, kahramanlar olarak değil,zavallı aptallar olarak anılacak!tamam, ‘düzeniniz’e karşı işlediniiz ‘suçlar’ normalde hani pek suç sayılmasa da,pek günahsız da sayılmazsınız!insan elinden çıkma o kör ideolojilerin kör bağını gözlerinize vurup,vuruşup vurulup,hayatlarınızın daha baharında ölmekle zaten hayatınıza,sevdiklerinize, sevenlerinize,ülkenize,toprağınıza,geleceğinize karşı büyük bi günah işliyodunuz!şimdi..o bi avuç adamdan kimse kalmamış olsa da,“lan sevgilim!sen olmasan, yaşamak neye yarar lan?!” desen de,bundan böyle,böyle yaşıyor olmaktan zaten de lekeli olduğunu düşünsen de,alnını şunların şerefsiz bi kör kurşunuyla şuracıkta bi an evvel buluşturup, ölümle erken bi nikâhsız bi birleşmeye bile isteye böyle müsaade ediyor olmak,akıl dışı, gayr-ı meşru bişeydir;ölüme pezevenklik yapılmaz!’ dedi de rahatladım biraz.dönüp‘üç gün yatak,dördüncü gün toprak’ diyerek,okuma yazması olmayan,ama adamın yüreğini okuyan seksenlik çilekeş anamın,iki seksenlik Sümerbank pazeninden diktiği ant-i pahalı,ant-i kahraman,lacivert çizgili,alt üst pijamamı giyip, sığındım yer yatağıma;ver elini, ecelimle,huzurla bi ölmeye koyuldum.
hâlâ bekliyom, sıkıldım!.
enteldantel apla!.şuraya geliyoz, okuyoz, yazı sektirmeden..ama şu "ipneliin lüzumu yok!"a gelince ipnelii tutuyo işte ipnenin..
suçumuzu biliyoz yani!. yani öyle, "daha dün toy toy dolanıyodu, 'ben bilmiyom bu bilog yollarını!. hayrına, bize bi bilog yap be abla, n'olur!' diyodun!.n'oldu, iki günde bilog âlimi mi oldun çulluk?!. senin de mi şeyin havalandı?!" filan deme sakın!. hem, bilog hocasını namkörlük edip unutan da ahan da şuracıkta top olsun!.ahan da bundan kötü de bi yeminim de yok şurda!.
iyi ol, olur mu; ölme!.öörenceem çok şey var daha!.
su siktiriboktan halime piril piril, rengarenk ilac oldu yazin. konu acilmisken, öyle kötüyüm ki, köprü secemiyorum.
Çocukken her bitlendiğimizde annem önüne oturtur kafamızdakileri ayıklardı çıtçıt.
Apışarası öyle iğrenç kokardı ki ulan şu kafamı çıkartabilsem de karı masada ayıklasa şunları derdim.
Aklıma o geldi ve o iğrenç pis kokusu.
Ne kadar tuhaf, herkesin ölümden değil de yaşamaktan korkması...
Yorum Gönder