23 Nisan 2009 Perşembe

Filim Adamları

.
Gözlerimi kapatıyorum.

Newton’la bir elma ağacının altında otururken buluyorum kendimi. “Ne olacak bu yer kürenin hâli?” diye soruyor. Soru, dönüp dolaşıp bu günlere ulaşıyor. Ben ise biraz daha orada takılıyorum. Derken gökten 3 elma düşüyor. Newton sadece birine kıymet veriyor. El mecbur, diğer ikisini afiyetle yiyorum. Tuhaf tuhaf suratıma bakarken dönüp, “Ya ağaçta yetişen karpuz olsaydı?” diyorum. Ağzı açık kalıyor.

Evlerinin önündeki boyalı direğin oradan aceleyle geçen Edison’u görüyorum.
-Nereye böyle? diyorum.
-Graham telefon etti, acil bi mesele varmış diyor. Arkasından;
-O ampulü icad etmeyecektin hacım, diye sesleniyorum. Sözlerim kapsama alanı dışında kalıyor.

Einstein’ın yanına gidip soruyorum;
-Aynştayn Aynştayn söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?
-Valla güzelim bu işler göreceli, diye cevap veriyor.
Rölâtivist bir küfür ediyorum, üstüne alınmıyor.

Kuşçu Ali ile gezegen avına gidiyoruz. Plüton’u altın kafese koyuyorum, ille de galaksim diye tutturuyor.

Moleküler düzeyde kendimi ispatlıyorum. Ama ya içinde kalıyorum evrimin, ya da tamamen dışında yer alıyorum.

Akademia’ya başvurumu yapıyorum. Mülakata çağırıyorlar. Platon köşesine kurulmuş, “Geometri bilmeyen giremez” diyor. Vallahi biliyorum. Ama işi yokuşa sürüyor. Başlarım ulan böyle felsefeye deyip vazgeçiyorum.

Akşam olunca, Mendel, “Bağımsız Çeşitler” lokantasında yemeğe davet ediyor beni. Mönüde sadece bezelye olduğunu görünce bir bahane bulup hızlıca uzaklaşıyorum.

Termodinamiğin 2. yasasına mugayir tavırlar sergiliyorum.
Leyden Şişesi’inden mey içiyorum. Şişeler devrildikçe iyiden iyiye Pasteurize olup, süt dökmüş Schrödingerin kedisi kıvamına geliyorum.

Pascal geliyor, "amca senin adını ilerde köpeklere veriyorlar ehehe" diye dalga geçiyorum. Sen misin böyle yapan, Demokles'in Kılıcıyla cart diye ikiye bölüyor beni.
Yarım yamalak kalıyorum...
Bir yarımı zor günler için saklıyorum.
Diğer yarımla kusmaya başlıyorum.
Öğürdükçe yarım çıkıyor.
Öğürdükçe çıkarıyorum yarımı.
Her seferinde daha küçük parçalara bölünüyorum.
Yarım yarım gülmeye devam ediyorum.
Sonra bir daha.
Ve derken bir daha.
Bölündükçe çoğalıyorum, bitmek tükenmek bilmiyorum.
Zenon Paradoksu adındaki hücreye tıkıyorlar beni.

Gözlerimi açıyorum.
.

2 yorum:

kaba şimşek dedi ki...

gözlerini açtığın anda, elinde bir bardak suyla tepende dikilmiş olan maslow'u görmüşsündür diye düşünüyorum.

Aylin Balboa dedi ki...

Gözlerimi açtığım sırada elinde terlikle bekleyen annemi gördüğümü sandım ama neyse ki o da halüsinasyonmuş.