28 Temmuz 2009 Salı

Mezhebi Geniş Zamanlar yahut Medeniyetler Buluşması

.
Teknik olarak prehistorik çağlardan bugüne pek bir aşama kaydedememiştik. Süpermarketlerdeki raf düzenleri, tamamen insanoğlunun avcı-toplayıcı dönemine göndermelerle doluydu. Göz hizasından sepete.. Dalından koparıyormuş gibicesine.. Et reyonlarında her nevi küçük ve büyük baş hayvanların kanlı canlı cesetleri... Mümkünse en tazeleri.. Karıncalar gibi ne bulursak evlerimize taşıyorduk. Hem sonra yerleşik hayat... "Başımı sokacak bir evim olsun." Sosyo-kültürel seviyesi ne olursa olsun nerdeyse herkesin sloganı bu cümleydi. Ne başmış anasını satiyim, bi yere sokmadan rahat edemiyorduk. Platon'un mağarası, Diyojen'in fıçısı, halamgilin kutu gibi evi.. Aralarında yüzlerce yıl.. Niyet aynı niyet. Ya da geçen gün plajda olan şey mesela. Birer et parçasıydık. Oturduğumuz yerin etrafı sarıldı hemen. Farkettirmeden. Sonra gitgide daralan çember. Saldırmak için uygun zamanı kollamak.. Diğerlerinden daha hızlı davranmak.. Ürkütmeden sokulmak.. Bunların hepsi genlerimize kodlanmıştı. Hangi biçimde hangi davranışlarla süslenirse süslensin özündeki hikaye belliydi. Olmuyor olmuyordu. Ne yapsak evrilemiyorduk. Nerden geldiğimizi önemsemiyor, nereye gittiğimizi umursamıyorduk. Kafamın içindeki Darwin portresi ağlamaklıydı. Bir yerlerde bir şekilde bir takım büyük hatalar yapılmıştı. Ve aslında bunların hiçbiri sikimde bile değildi.

Önümde geçirmek zorunda olduğum kısa bir zaman vardı. N'olcaktı lan, bana koyar mıydı. Şöyle azcık daha dişimi sıksam tamam. Ben ki ne uzun beklemelere sabretmişim, bu mu geçmeyecekti. Gözlerimi kapasam.. I-ııh. Nefesimi tutsam... Yok yemedi. Kafayı dağıtmalı. Tamam işte. Büsbüyük bi ağaç. Kimbilir kökü nasıldır. Buzdağının görünmeyen yüzü hesabı. O da ne sonsuz bir geyik oldu yaa. Yemişim buz dağını. Ama şu dağ ne güzel. Tanrıların dağı. Az ilerde yanartaş. Haha. O ateşlerden birini şarap döküp söndürmüştüm zamanında. Kusura bakma Prometheus. İçimdeki haylaz afacan çocuk işte.. Al sana sonsuz bir geyik daha. Orda pedofilik göndermeler var bence. Herkes sapık lan. Sikeyim. Neyse dur. Masayı toplamaya başladılar. Birazdan bitecek bu işkence. Az daha...

Bir gergefe geçirilmiş adi bir kumaş gibi hissediyordum. Her yanımdan çekiştirilirken yırtılmamak için verdiğim mücadeleyi kimseye belli etmemek gibi de bir görevim vardı. Aklımdan geçenlerin hepsini yakalamam mümkün değildi. Beynim o hızla çalışmaktan tutuşacak gibi olmuştu. Ama duramazdım. Durursam fenaydı. Durursam bağırabilirdim. Durursam küfür edebilirdim. Durursam cinayet işleyebilir, annemi üzebilirdim. İçim ne kadar ilkel olsa da dışımda medeniyet gibi bir kabuk vardı. Modern zamanlar hepimize bunu dayatmıştı. Ne de olsa imajlar dünyasıydı.

Saçma sapan tesadüfler sonucunda olmadık bir yerde, olmadık bir şekilde, hiç olmak istemeyeceğim bir haldeydim. Karşımda bir eski, bir de epeski sevgilimle oturmuş yemek yemeye gayret ederken, Adem babamızdan bu yana erken boşalmamak için alakasız şeyler düşünmeye çalışan bütün erkekleri anlıyordum. Tek derdim, erken kusmamaktı.
.

4 yorum:

POSTACI dedi ki...

O suyu kirletmeye kıçın yetmez, kafanı sok Zollius kafanı.

Hişş sana değil, yanlış olmasın.

fevkalade olağan dedi ki...

bi tane çeşit balık var.. köpek balıpı olabilir.. değilse de arkasından konuşup günahını almış olmak istemem.. neyse işte bu balıkın okşijen alabilmesi için sürekli haraket etmesi gerekiyo.. durduunda solungaçlarından su geçmiyo.. küt diye ölüyo.. ne kötü la.. dur durak bilmeyen bi yaşam.. yorulup az şu gölgede oturuyum desen ölüyosun.. ölüm sebebi de yorgunluk.. yorgunluktan ölmek deyimi gerçek oluyo bi bakıma..

lalilo o değil de.. çok yorgunum lan..

Aylin Balboa dedi ki...

"Koş yoksa düşersin" diye bir söz vardı hani reklamda. İşte o mühim bir söz bilom. Hep yorgunuz lan..

kaba şimşek dedi ki...

balık hafızası diye bişi var bence yorulduğunu bilmiyodur.