“Bir kitap, eğer tekrar okunma hissi yaratmıyorsa, hiç okunmasa da olur” diyor ünlü yazarlardan biri. Kim diyor? Vallahi hatırlamıyorum. Hangi sözü kimin söylediğini iyice bellemek için her şeyi tekrar okumalıyım. Sonra da o “tekrar okunma hissi” yüzünden bir daha. Ama sürekli yenileri yazılıyor ve benim ilgim ve algım sürekli değişiyor…
İşte tüm bu değişimleri takip etmesi için kendime bir dedektif tutacağım. Diyeceğim ki ona; “Çok sayın dedektifçiğim, ben kendime yetişemiyorum n’olur bana yetiş! Tut kolumdan yakala, gerekirse ağzımı burnumu kır da bir yere kımıldayamayayım. Düşüncelerim bi rahat dursun” diyeceğim. Sonra, diyeceğim ki; hakkımda her nevi bilgiyi topla.
Nerde doğmuşum? Kaç kişiyi ilgilendirmiş doğuşum?
Herhangi bir şeyi değiştirmiş mi var oluşum? Tam olarak hangi yıl bu kadar yorulmuşum? Hangi gecenin sabaha karşısında solmuşum? İnsanlara karşı neden böyle soğumuşum? Esasen hangi olaydan sonra kaybolmuşum? Hayatta kalmaktan neden böyle korkar olmuşum? Günün kaç saati içmeden sarhoşum? Niye bu kadar dolmuşum?
diyeceğim.
Bunlara bulduğun cevapları, diyeceğim, önce bir doktora göster. Dr. Umuz Bey yakinimdir, muhakkak bir kolaylık gösterir. Çok rica ettiğimi ve kendisini her zaman takdirle tahlil ettiğimi belirtirsen belki ilaç da verir. Bir kutu antienflamatuar bir kutu da antiromatizmal kâfidir. O ilaçları, sevgili dedektifçiğim, bana getiriver de oyalanayım. Hangi saatte hangisini alacağıma odaklanayım. Günlerim bir haptan bir diğerine koşarak geçsin. Bu geçişlerle beraber zaman resmileşsin. Sonra o zamanın 2 nüshalı fotokopilerini alayım. Notere gidip birini, aslı gibidir diye onaylatayım. İmzayı beklerken devlet dairelerinin neden köşeli olduğuna kafa yorayım. Gerekirse bugün gideyim yarın geleyim. Taksi şoförüne acelem var diyeyim. Mal beyanımdaki “derdim" yanına “acelem”i de ekleteyim.
İşte sevgili hijyenik dedektifçiğim, ben bunlarla meşgul olurken sen de kafamın içindekileri bir güzel yıka. Akşamdan suya atmayı, yumuşatıcı katmayı, ön yıkamalı program düğmesine basmayı ve işin bittikten sonra asmayı unutma. Siyahları ve beyazları birlikte kurutma.
Sonra sevgili prebiyotik dedektifçiğim, bu karışıklık ve kırışıklıklarımın nedeninin anamın mı yoksa babamın mı sütünden kaynaklandığını araştır. Kardeşlerimi de bu işin içine karıştır. Bilimsel ve etraflı bir çalışma olsun. Sonuçları görünce gözlerim dolsun.
Ondan sonra çok sevgili objektif dedektifçiğim, “benden beklenen olgunlukta olmayan düşüncelerim”in uygunsuz pozisyonlarda fotoğraflarını çek. Gerekirse başka uygunsuz düşüncelerimle yan yana getirip panoramik bir kolaj yap. Flaş flaş flaş, şok şok şok falan olayım. Neresinden bakılsa sakıncalı bulunayım. Kulaklarımı çekeyim de bir daha yapmayayım. Bir daha boyumdan büyük işlere kalkmayayım.
Ve en sonunda sevgili redaktif dedektifçiğim, bendeki bu imlâ hatalarını tesbit et. Şapka devrimine isyan eden kelimelerimi tenkit et. Eli yüzü düzgün birkaç kelâmımı takdir et. Cümle olmamakta isyan eden düşüncelerimi tehdit et. Küfür ettiğim yerleri imha et.
Ya da boş ver be dedektifçiğim, siktir et!
6 yorum:
güzel olmuş.
Vay! Sen iyi şeyler de söyler miydin lan? Gözlerim yaşlarla doldu şu an. Öyle ki, kafiye bile yaptım yani.
yazıda da kafiyeler redifler göze çarpıyor zaten.
ayrıca iyi şey hak edilmişse neden söylemeyeyim?!
Sağolasın görümceciğim. Beni bugünlere sen getirdin.
görevimiz bi yerde.
süper yazı:))
güldüm valla akşam akşam...
Yorum Gönder