29 Nisan 2011 Cuma

Yarım

.
Uykusuz görünüyorsun dedim. Başını önüne eğdi. Ellerine baktı. Ne cevap vereceğini bilemeyen insanlar genelde böyle yaparlar. Ellerine baktım. Çok küçük değildiler. Çok temiz ya da çok güçlü de sayılmazlardı. Bu kısımda bir anlam arayanlar için Mesut’un ellerini, dilin imkânlarını kullanarak uzun uzun betimleyebilir, bir sanat eseri kıvamına getirebilirim. Ancak edebiyatı yalanlara alet etmek günahtır. Mesut’un, herhangi bir çocuk gibi elleri vardı.

Bilgisayar başında çok vakit geçirdiği için uykusuz kaldığından neredeyse emindim. O ellerine bakarken ben de bununla ilgili nasıl bir ikazın daha doğru olacağını düşünüyordum. Apartmanın işleri, dedi mahcup, biraz geç bitiyor da… Şaşkın zihnimden, o anda sorulacak soru en dandik şekliyle döküldü: Nasıl yani?

Sabaha iş kalmasın diye herkes uyuduktan sonra siliyormuş merdivenleri. Zaten o saate kadar da bir kuaförde çalışıyormuş. “Aile gelirine katkıda bulunmak için.” Bunu söylerken yanakları kızardı Mesut’un. Mesut’un diyorum, bunu söylerken yanakları kızardı.

Anne de olmayınca biraz şey oluyor tabi dedi. Ne zamandır yok anne dedim. 4 yaşımdaydım dedi. Kaza mı hastalık mı dedim. Yok, dedi, öyle değil. Ölmemiş annesi. Kardeşi engelli doğunca bırakıp gitmiş. Burada engelli kelimesini kullanmayı ben seçtim çünkü edebiyat bunu gerektirir. Mesut ise sakat kelimesini kullanmakta hiçbir beis görmüyor.

Mesut’un akşamları birtakım kadınların saçlarına şekil veren, geceleri apartmanın merdivenlerini silen, sakat kardeşinin ihtiyaçlarını gideren annesiz ellerini tutmak ve ona bütün bunların geçeceğini söylemek istedim. Ama bir çocuğu kandırmak da günahtır.

Hayat çok zor di mi Mesut, dedim ellerime bakarken. Sustu biraz. Alıştım, dedi sonra kısık bir sesle. Yüzünün yarısıyla gülümsedi. Sonra herhangi bir çocuk gibi olan ellerini de alıp gitti.

Bunları, o yüzün yarısını unutmamak için yazdım.
.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Film Tanıtım Yazısı

Amına koyim lan ben böyle filmin :/
.

.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Mont

.
"Kendime piç kurusu demeyi sevmeye başlamıştım o zamanlarda. Halbuki içimdeki bin kişinin mahşer yerini andıran büyük bir ayinle kelimeyi şahadet getirdiği o uzun akşamın ertesi günüydü daha. Bu kadar kısa sürede bu kadar bozulmama kendim bile şaşırmıştım. Üşüyordum. Büyük ihtimalle gün içinde hava buz gibiyken motorla gezdiğim için olmalıydı bu üşümem. Piç kurusuydum çünkü ben, soğuk da olsa motorla gezerdim. Yine de şükretmem lazımdı ya piç ıslağı olsaydım kesin daha çok üşürdüm. Hem daha bi önceki gribin öksürüğünü atlatamamıştım, öksürürken hala ciğerlerim götümden çıkacak gibi oluyordu. Bu arada götümü hayal etmeyin sikerim belanızı ben seviyorum onu da. Hem ne biçim sapıklar oldunuz başıma piç kuruları sizi. İçimde dün akşamki ayinden kaçmiş olan bi kaç ibne kaldı, kesin onlar bana küfür ettiriyor. Dün gece onlar da görseydiler cennetle cehennemi, bu gün kesin namaza başlarlardı pezevenkler. Üşüyordum harbiden başkalarına sıcak gelen o gecede. Yatmıştım ve üstüme yeğenimin küçük mor kapşonlu şişme montunu örtmüştüm. Tabi yeğenim küçük olduğundan vücudumun sadece çok az bi kısmını örtebilmiştim. Onun şirinliğinden bulaşmış olan mont belki de onun için ısıtıyordu örttüğüm yerlerimi. Emin değildim ama ısıtıyordu sonuçta ve ben o şişme montu ilk defa o zaman sevmiştim."


Bu satırları kardeşim yazdı. Kendisi tam bir gerizekalıdır. Beni soracak olursanız size ne lan?! Bir de kalkıp hesap mı vericem şu yaştan sonra! Adeta tohumunuza para saymışım gibicesine. İbneler.

Öbüyorum mıncırıklarınızı. Si yu.
.
.