4 Aralık 2011 Pazar

Ayva

.
Televizyon sehpasının üzerinde duran ayvaya uzandım. Annem “Yeme!” diye bağırdı. Daha sözü bitmeden söylediğine pişmandı. O anda her şey, birkaç saniyeliğine, olduğu yerde kaldı.

Annem tam 4 kıştır, bahçedeki ayva ağacından gözüne kestirdiği en güzel ayvayı koparıp televizyon sehpasının üstüne koyar. Bilirsiniz, ayva belki de çürümesi en çok zaman alan meyvedir. Ama yine de, günü gelince demek istiyorum, kaçınılmaz olarak çürür. O ayva çürüyene kadar orada durur. Ayvanın çürüdüğü gün annem biraz, her geçen kış daha az, ama azaldıkça artan bir acıyla ağlar.

Annem tam 4 kıştır dalgın dalgın televizyon izler. Çoğu zaman, televizyon sehpasının üstündeki ayvayı izler. O ayva ona bir şeyi, çok çok kötü bir şeyi hem hatırlatır, hem unutturur.

Annem diyorum, tam 4 kıştır sessiz sessiz televiyon izler. Televizyon sehpasının yanındaki, hayatımızın tam ortasındaki yatağı izler. Ayva, o yatakta yatan kişinin elini uzatsa alabileceği mesafededir. Alıp yiyebileceği mesafededir. Yedikten sonra ellerini silip, “Allahım, bize verdiğin ayvalar için çok teşekkür ederim.” diyebileceği mesafededir. Ayva, o yatakta yatan kişinin en sevdiği meyvedir.

Annem tam 4 kıştır her sabah uyandığında ilk o ayvaya bakar. Ben annemin o ayvaya bakışını her gördüğümde kendimi öldürmek isterim.

Televizyon sehpasının üstünde duran ayvaya uzandığımı annem görmeseydi, bana “Yeme!” demeseydi, ben o ayvayı yerdim. Annem, her sabah uyandığında o ayvanın o yatakta yatan kişi tarafından, dile kolay, tam 4 kıştır, yenilmediğini görmezdi. Bunu görmediği için böyle üzülmezdi. Ayva, günü geldiğinde kaçınılmaz olarak çürümezdi. Çürüdüğü gün ben, annemin öyle ağladığını görmezdim.

O ayva orada olmasa, annem böyle delirmezdi. Ben, kışın ortasında durduk yere kendimi öldürmek istemezdim.
.