14 Ekim 2009 Çarşamba

Her ses haddini bilecek!

.
İçimden bir ses yazmam gerektiğini, yazmak için bundan ideal zaman bulamayacağımı, boş boş oturmakla bir yere varamayacağımı söylüyordu. Hiç kulak asmayıp yeni bağlattığım kablo tv kanalları arasında matematiksel bir döngü kurarak hareket etmeye devam ettim. Sıkıntıdan uydurduğum bir oyundu bu. Randomize seçtiğim kanallardan birindeki son cümleyi, bir diğerindeki ilk cümleye bağlayarak, dünyanın en lüzumsuz ve saçma kolajını yapıyordum. Beynim bir bok yiyordu ama ben henüz bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde düşünme zahmetine girmiyordum. Yoksa yalnız yaşamak öyle çok süper şahane bir şey değil miydi lan? Göz göre göre delirecek miydim? Tanrı aşkına dostum bu harika olurdu. Ama yok, delirecek adam bunları düşünmez, öpecek olan yanak koordinatları istemezdi. Bunlar hep bilimsel gerçeklerdi. İçimdeki ses, "siktirtme lan biliminin yollarını, otur yaz işte" diye sert yaptı. "Hey dostum sakin ol" dedim. Oldu. Nihayetinde ikna kabiliyeti kuvvetli biriydim. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır sözündeki pornografik çağrışımı ilk kez farketmem de aşağı yukarı aynı ana denk geldi. Ohaydı. Kimi atalarımız gerçekten çok sapıktı lan. "Böyle bir kavme edebiyat yapmak istemiyorum" şeklinde bir artizlik yaptım. İçimdeki ses, alaycı Suzan Avcı kahkahaları atarak beni aşağıladı. Porselen dişlerinin arasından "Sen kim edebiyat yapmak kim lan zaten dingil!" demesi beni biraz demoralize ettiyse de hanfendiliğime bok sürmeyerek kendisini ciddiyete davet ettim. Gelmedi. İkna kabiliyetim de bir yere kadardı. Bu arada içimdeki sesin dişlerinin olmasını neye yoracağımı bilmiyordum. Çok korkunçtu. Bir çıkış yolu bulmalı, kendisini yerin dibine, itin götüne ve başka bir takım deliklere sokmalı, o dişleri eline vermeliydim. Lanet olsun dostum çok sinirlenmiştim. Hemen, yeni yazmaya başladığım polisiye romanımın ilk iki satırını gösterdim. Bunu göstererek ona gününü de göstermeyi planlamıştım. İçimdeki sesi "göstermek" parantezine alıp bir süre çenesini kapamak ve kolaj oyunuma devam etmek istiyordum. Ama o bunun yerine şu anda dilimin ucuna kadar gelip de ismini hatırlayamadığım başka bir Yeşilçam kötü kadını kahkahası koyvermeyi seçti. Buradan çıkarabileceğim tek bir sonuç vardı: Demek ki içimdeki ses bir kadına aitti. Vay anasınıydı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu işte. Hayatım boyunca bu gizi çözmeye çalışmış, ancak hep yanlış yerlerde dolaşmıştım. Demek... Ya saçmalamayın. Ciddi ciddi sırrın burada olduğunu düşünüyorsunuz siz de ulan sayın okurlar, pes yani. Bunda şaşılacak ne var! Ben kadın bir insan olduğuma göre içimde bir Murtaza abi besleyecek değilim herhalde. Tamam sesim biraz borusan olabilir ama o kadar da değil yani. Bak yine konudan uzaklaştırdınız beni, girmesenize lan araya!

Devam edelim. İçimdeki ses polisiye romanımın ilk ve son iki satırını gördükten sonra abdesti bozulana kadar güldü. Hassiktir. İçimdeki ses dininde imanında porselen dişli bir kötü kadına dönüşmüştü. Ne acayip bir bileşimdi lan bu? "Siktiminin heterojeni, ne gülüyosun lan!" diye asabi bir çıkış yaptım. Asabi çıkışlarda üstüme tanımazdım zaten. Üniversitedeyken komikçi arkadaşlarım, bir yılbaşı müsameresinde, sikko sikko boyadıkları bir Pringles kutusunu "yılın en iyi asabi çıkışı" ödülü olarak bana layık görmüşlerdi. Hayattaki en muazzam başarımın bu olması biraz acıklı tabi.. Neyse neyse. İçimdeki ses akıllı olsundu lağğğn!! Süper bir roman yazmıştım işte. En taşaklı yayınevlerinden biri bu yapıtımı sarsıcı, olağanüstü ve son derece eleştirel ve hatta ironik bulacak, ilk sayfada ilk cümlem, son sayfada son cümlem olacak şekilde dizgiye verecek ve ülkenin hatırı sayılır entellerinden birine arka kapak yazdıracaktı. Kurgu muhteşemdi. Başını ve sonunu tayinden aciz olduğumuz ömrümüzün boşluklarını nasıl kendimiz dolduruyorsak, romanın boşluklarını da okuyucu dolduracaktı. Ve bu boşluğu doldurdukları için artık onlar da birer yazar olacaktı. Vatanımı milletimi de düşünüyordum yani. Gül gibi istihdam alanı yaratacak, muasır medeniyetler seviyesine kombine bilet ayarlayacaktım. Kurduğum bu algoritmayı anlatırken içimdeki sesin gülmekten gözlerinden yaş gelmesi bile beni bu haklı mücadelemden vazgeçirmeye yetmedi. Ama osurması yetti. Osurdu lan. Resmen gülerken osurdu. Bu kadarına katlanamazdım artık. Kendisine; görgü kuralları, benim için küçük ama insanlık için büyük adımlar, Aynştayn için "okumaz bu çocuk, gidin buna mahalleden bir karı bulup evlendirin" diyen öğretmen, Timuçin Esen'in maruz kaldığı magazin terörü ve küçük baş hayvanları kızıştırma zamanı hakkında, Ezel'deki Tuncel Kurtiz nasihatleri tadında bir nutuk çektim. Çok duygulandı. Elimi ayağımı öpmeye kalktı ama yüz vermedim. Aklını başına toplaması için onu bir süreliğine 12 parmak bağırsağıma hücre hapsine gönderdim.

Sonra bir sessizlik oldu. Kablo tv kanalları arasında fink atmaya devam ettim.
.

16 yorum:

fevkalade olağan dedi ki...

iyi hoş da bilader.. sorduk mu..
ehi..

bilom lan ne zamandır birinin biloğunda bu yorumu yapasım vardı.. yani böle çok dandik bişey tabi ama yazmasam içimde dert kalıcaktı.. başka yerde yapsam irezil olmak var.. ama bura öle mi.. ne yazsan gidiyo.. çok kıral mekanın var bilom.. öbdüm..

Serdar Nalçakar dedi ki...

sen seneler önce kaybettiğim ablamsın sanırım, çünkü içseslerimiz oldukça benzer karaktere sahip.

Aylin Balboa dedi ki...

Biz bunları insan okusun diye yazıyoruz bilader. Sen niye heyecanlandın öyle?
ehi..

Bilom ben de bu yorumu yapasıydım nicedir, bi arkadaş tavsiye etmişti. Çok kıral yorum olur böyle desen demişti. Çok adi bi insandı o arkadaş. Şanslı günündesin anlayacağın.

Bi de aybettin, her zaman gel. Mekan kapatırım senin için. Öbdüm.

Aylin Balboa dedi ki...

Serdar karşim, ben her şartta senin ablanımdır da şey dicem ben, sen içindeki sesi dinle muhakkak. Uyma ablana, ben ettim sen etme. Biz okuyamadık sen oku filan. Ya da yaz. Bu şekil.

fevkalade olağan dedi ki...

vay anasına yeaa.. gol oldu bak bu.. şu evrende acayip enteresan şeyler oluyo.. ben o çukuru kazarken hiç kendisimin düşeceğini hesap etmemiştim.. earl e inanmıyorum ama bi karma var galiba.. neyse olsun.. gol pasını ben attım.. en azından bununla gurur duyabilirim.. kendi kalemeyse kendi kaleme.. hem aramızda senin benim mi var.. oldum olası hazzetmedim şu mülkiyet şeysinden.. eet sanırım bitti yorum..

raisinsec dedi ki...

ah etiket muhsin ünlü!

kaba şimşek dedi ki...

benim de halihazırda kafamda dört tane roman var. biri yazsa da okusak :/

Aylin Balboa dedi ki...

Ben kafadan okuyabiliyorum. Bir de çarpabiliyorum. 38 basamaklı sayıları birbirine çarpıyorum mesela, çok güzel ses çıkıyor :/

kaba şimşek dedi ki...

e sen bayaa iyiymişin. ben KERRAT CETVELİNİ bile tam bilmiyom :/

Unknown dedi ki...

kahve falı bakabiliyosan bu yalnızlık neden? kuru kahveci mehmet efendiyi alır gelirim. sen ben memet emmi muhabbet ederiz. ama fal bakman mühim burda. polisiye fabl dedin canımı yedin, ayriyetten. saygılar

Aylin Balboa dedi ki...

Ya fal bakılır, çene kuvvetli çok şükür o problem değil. Sen kuru kahveci Mehmet Efendi'yi getir yeter ki. İcabında Eyüp Sabri Tuncer'le kolonya bile ikram ederiz yani.

Canını yerim, saygı sevgi bizden

Unknown dedi ki...

fal varsa; önder halis değil mehmet efendiyi çifte kavrulmuş obamayı bile getirir. iletişebildiğimiz müddetçe o kahvenin o falın peşindeyim. lokum bile getiririm gelirken , yaparım bunu.

nonameafterbefore dedi ki...

yorum yazarken ibnelik yapmamak çok zor hacıbeyabi,

insan okusun diye yazıyorsun tamam iyi hoş, hay çok yaşa da şu kelamları kısa tutalım daha gelişme bölümünü okurken başını unutuyorum. ayıp yea.

Aylin Balboa dedi ki...

Genjlik bitmiş :/

Yok lan şaka yaptım bitmemiş de anca bana kadar var. Bak senin için kısasını da yazdım adamım.

Sam Scarlet dedi ki...

seviyom lan seni. kitabını hep bekliycem.

cessi mitrani dedi ki...

yazdığın kitabı hırsız kapmıştı, daha kaçmıştı, inek içmişti ama merak etmeyelimdi çünkü kökü sendeydi; yine onu mu yazıyosun yoksa başka şeye mi atladın?