27 Mart 2010 Cumartesi

Çiş

.
Çişim geldi. O haberi alır almaz.

Hızlı hareket etmeliydim. Öyle olur çünkü, hızlı hareket etmek gerekir. Oturduğum yerden kalkmalı ve sanıyorum önce hastaneye gitmeliydim. Ama bacaklarım odun gibi olmuştu ve çişim vardı. Durmadan telefon çalıyordu. Kara haber telekomünikasyonu. Bilenler bilmeyenlere anlatsın hali. Biliyordum. Olmadan önce de biliyordum aslında ama olana kadar olacağına ihtimal vermiyor insan yine de. Her neyse. Açmadım telefonları. Çişim vardı. İdrak ile idrar arasında bu kadar organik bir bağ olabileceğini o zamana kadar düşünmemişim. Belki de düşünmüşümdür, unutuyor insan tabi. İş yerindeydim. Biri gelip “İyi misin?” dedi. “İyiyim” dedim, “çok çişim var.” Garip garip baktı suratıma. Biri çay getirdi, başka biri sigara. Normalde sigara içilen bir alan değil. Ama çişi gelenlere karşı duyulan enteresan bir merhamet anlayışı var galiba. Bir de şey var tabi, bu tip durumlarda, sizin için bir şeyler yapmak isteyen insanların sizin için bir şeyler yapmasına izin vermelisinizdir. Aksi şımarıklık olur çünkü ve şımarıklığa sadece ilk tecrübenizde hakkınız vardır. İlk tecrübem değil nihayetinde. Kafamdaki vidalar daha önce aynı yerden defalarca söküldüğü için bir çeşit yalama durumu oluşmuş. Yaktım sigarayı, şımarıklık etmedim. Yarım ağız söylenen şeyler var ya, bir de yarım göz bakmak var mesela. Bakmıyorlar gibi ama bakıyorlar da bir yandan. Olası bir cinnete karşı tetikte bulunma bakışı bu. Ortada cinnet filan yok. Çiş var sadece, o da mesanemde. Ortalığı dağıtmıyorum yani. Bir yandan da telefon çalmaya devam ediyor. Denk gele açıyorum. Bir arkadaşım. “İyi misin, geleyim mi?” diyor. “Yok”, diyorum, “gelme iyiyim. Çişim var sadece.” Benim için endişelendiğini söylüyor. Endişelenecek bir şey yok hâlbuki. Çişimi yapsam geçecek. Fakat bacaklar odun olmuş. Kalkıp tuvalete gidemiyorum. O ara etrafım kalabalıklaşıyor. Suratlardaki ifade aynı. Soru aynı: “İyi misin?” Cevabım da belli: “İyiyim işte, çişim var.” Dünyadaki herkesin çişimden haberdar olmasını istiyorum. Kal-u beladan beri çişim varmış gibi hissediyorum. Böbreğimin, sair bütün organlarımı ele geçirdiğini düşünüyorum. Kuzenim arıyor sonra. Açmam gerek. Ona iyi bir şeyler söylemem gerek. Çünkü bu durum en çok onu ilgilendiriyor. Motorları maviliklere filan. Sikeyim. Bunu kimse yemiyor artık. Öyle bir şey yok çünkü. “Aylin” diyor, “n’apıcaz biz şimdi?” Bilmiyorum ki. Keşke bilsem. İşeyeceğiz desem olmaz. Ama çişim var. Ağlıyor tabi, ağlamaz mı insan… “Hastaneye mi geleyim?” diyorum. “Yok” diyor, “çıkarıyoruz şimdi, sen direkt eve gel.” Birinin bana ne yapacağımı söylemesi iyi. Yoksa hareket edemem o şartlarda. Bir panik çıkıp otobüse atlıyorum. Odunlarımın hareket edebilmesine şaşıyorum. Çişimi yapmayı unutuyorum. Neyse diyorum, varınca artık…

Yol zor. Kafamı pencereye yaslayıp dalıyorum öyle, ambiyans olması gerektiği gibi yani. İçimden hüzünlü bir şarkı da tutturursam tam olacak. Ama olmuyor, çişim var zira.

Geçen demişti ki… Ah bir işesem. Öyle bakmıştı yüzüme… Çişten zehirlenir mi insan acaba? Tıpkı onun gibi… Bacaklarımı şöyle yapınca daha mı az hissediyorum ne? Hele o balkonda oturduğumuz gün… Elimle bastırsam gören olur mu ki? Şimdi yani gittiğimde… O çayı içmeseydim keşke. Yani aynı bahçeden kaçıncıya?

Uyumuşum biraz. Aklım uykuya kaçmaya bayılıyor. Rüyamda hep tuvaletler filan. İnsanız sonuçta. Sonra eve yakın bir yerde indim. Bulduğum ilk tuvalete girdim tabi, dayanacak takatim kalmamış. İşedim işte, malum hal.

Sonra yürüdüm biraz. Sonra evin önüne geldim. Sonra bir sürü insan… Sonra… Ya neyse işte.
.

Hiç yorum yok: