Can sıkıntısına iki motor taksam, şimdiye uzaya gitmiştim.
Beni harekete geçiren bu cümle oldu. Aile evindeydim ve pencereden bahçeye doğru boş boş bakıyordum ki birden kafamda şimşekler çaktı. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum o muhteşem şey için muazzam uygunlukta bir yer vardı. Kopkocaman ve şepşefkatli iki ağaç. Ağaçların üstüne ne yapılır? Elbette ki ağaç ev! Koşarak balkona gittim ve bu harikulade fikrimi orada ince ince demlenen alkolik abime açtım. Gözleri kayık bir vaziyette “Yaparız be aabisi ayıbediyon” dedi. Onay verilmişti. Derhal projeyi çizip malzeme listesi çıkarmak gerekiyordu. Abim “Sen bana kağıt kalem ver bak ne biçim de çiziyorum planı şimdi” dedi. Verdim. Ben de o esnada internet taramasına geçtim. Gördüğüm şeyler karşısında aklımı kaybedecektim. İnanılmaz güzellikte ağaç evler vardı. Her gördüğüm ev için ayrı tonda bir çığlık atıyor, ancak iki gözünü aynı noktaya odaklamakta güçlük çekerek çizim yapmaya çalışan abim dışında kimse tarafından ciddiye alınmıyordum. Halbuki ben kararlıydım. O evi n’olursa olsun yapacaktım!
Sabırsız yapım nedeniyle daha evin şekli şemali bile belli değilken dekorasyon fikirlerine kendimi kaptırmıştım ki abim “Bitti” deyip elindeki kağıdı uzattı. Allahın adını verdim bu ne? Bir de diyor ki “Kafamın içinde çok süper çizdim de kağıtta niye böyle oldu anlamadım” diyor. İçe içe yaktı kafayı.
Neyse ben düzgün bir proje çizdim, malzeme ve maliyet listesi çıkardık ve sabah kalkar kalkmaz işe koyulmak üzere anlaşıp yattık.
Uyandığımda abim ortalarda görünmüyordu. Meğer gece ben yattıktan sonra da içmeye devam etmiş ve hala sızık vaziyetteymiş. Yanına gidip seri hareketlerle kendisini tepikledim. Gözünü yarım açıp “Geldik mi?” dedi. “Yine mi çok içtin sen” dedim. “Yok b’abisi, seksen yetmiş liralık filan işte” dedi. Ben bunun kafasından aşağı kahve döküp yüzünde soda şişesi kırdıktan sonra bi şekilde ayılttım. Bindik arabaya. “Benzin kalmamış karttan çeksene benzin ben çok seviyorum benzin” dedi. Dedim depoya hohla zaten bizi keresteciye kadar götürür. Öyle böyle gittik. O keresteci senin bu nalbur benim derken toparladık getirdik malzemeyi.
Başlayabilmek için temel görevi görmesi adına demir bir profil yaptırmamız gerekiyordu ve yazık ki bu iş için Süleyman Usta’dan başkasını tanımıyorduk. Süleyman Usta tam bir öldüren çene. Tek saniyede üç uzun cümle kurabiliyor ve anlattıkları zerrece ilgimi çekmiyor. Ama ortaya bir iş çıkarmak istiyorsanız, bazı bedelleri ödemek zorundasınız dostlarım.
Ayaklarımı toprağa gömüp gövdemi siper ederek kendimden demir profil yapma noktasına gelmiştim ki Süleyman Usta işini bitirdi. Yeteri kadar yüksek olmuştu. Usta dedi ki alt katı da ahır yapsana dedi. Hee dedim içine de at alayım. Şakasına söylemiştim. Ama Süleyman Usta ciddiye alıp dört çekerli çenesiyle zamanında jokey kulübüne iş yaptığından, parasını alamadığı için kendisine at vermeyi teklif ettiklerinden, bakamayacağı için istemediğinden, sonra nasıl olduysa büyükbaş hayvanları kızıştırma zamanından, oğlunun nasıl da hayırsız oluşundan, olası koalisyon ihtimallerinden ve daha hatırımda kalmayan bir dünya şeyden bahsetmeye başladı. Bu konuşma nereye gidiyor derken hınzır bir ifadeyle “At alayım mı sana?” dedi. Usta dedim hayırlı akşamlar eline sağlık çok güzel oldu.
Ertesi gün ve sonraki günler ailecek çalışarak evi neredeyse bitirdik. Bakmayın abime böyle söyleniyorum ama ayı gibi çalıştı gerçekten de. Tinerini balisini eksik etmediğiniz sürece mesele çıkarmıyor. Şimdi o kadar ağır iş yapınca kasları çıktı tabii, diyor ki “Abisi” diyor, “kollarımı böyle komple dövme mi yaptırsam” diyor, “hani jakuzi savaşçıları gibi” diyor. Zihinsiz bir birey. Ama çok seviyorum.
Süleyman Usta gelip geçerken kamyonunu durdurup eve bakıyor ve her seferinde “At alayım mı sana?” diye bağırıyor.
Annem o ameliyatlı ve tontiş kafasıyla bahçeme çit yapıyor, saksılarıma kılıf örüyor. Ablam, yengem, yeğenlerim herkes bir işin ucundan tutmaya çalışıyor. Komşular çiçek fideleri taşıyor, ihtiyacım olabilecek malzemeleri getiriyor. Şunu demeye çalışıyorum; güzel bir hayal kurduğunuzda, gerçekleşmesi için herkes elinden geleni yapıyor. Gerçekleştirdiğiniz bir hayalin içinden bakınca da, dünya epey güzel bir yer gibi görünüyor.
Yalnız benim bu narin yazar ellerim nasıl oldu da iki haftada inşaat kerestesine döndü aklım ermiyor. Artık kaaveye takılıyor, kalasla adam dövüyor ve uzun malbora içiyorum. Namım Aylin Usta. Bana ona göre konuşacaksınız.
At alayım mı size?
Not: Bu yazı, Kafa Dergi Temmuz 2015 sayısında yayınlanmıştır. Bu kadar fotoğrafla yayınlanmamıştır tabii, dergiyi babamın oğlu çıkarmıyor sonuçta.
Sevgiler. Balboa.
9 yorum:
Evin güzel, hayalini gerçekleştirmen çok güzel, hala bloga yazman (yayımlanmış bir yazı olsa da) daha da güzel Balboa...
Meraklıları için işin mali boyutunu da yazsan ilginç olabilirdi, naçizane.
Bir sonraki aşamada tahtadan inşa bir yelkenli bekliyoruz senden :P
Sevgili Metus; mali boyutu metrekareye, kullandığın malzemeye, işçiliğe ne kadar vereceğine göre filan o kadar değişiyor ki ne diyeceğimi bilemedim. Kendi evim için, malzeme 6-7 bin arası tuttu. Ama benim ev muadillerine göre epey büyük. Ustalığını da abim yaptı, işte ben yardım ettim filan. Borç harç hallettik bi şekil. Bu cevabı ağaç evden yazıyorum :)
Bloga da daha çok yazmak istiyorum tabii de öyle yorgunum ki, bir süre hiçbir şey yapmayıp ağaç evin tadını çıkarmak istiyorum doğrusu. Bende vaziyetler böyle. Sen de iyisindir inş. AEO.
Harika demek az kalır; tasarım evlere on basar.Benim de abilerim küçükken bunun miniminnacığını yapmışlardı, ne kadddar güzeldi bilemezsin. Tekrar ultra şahane olmuş diyorum, tebrik ediyorum, harika bir canlısın, öptüm:)
ben hayal sanmıştım gerçekten yapmışsınız. Ne güzel çok sevindim
blog dünyasında diyorum sulanık ağızla, esnaf lokantasının camına yapışmış sokak çocukları gibi hem bakıp ama hemi de alkışladığımız üstüne nazar değmesin diye maşallah dediğimiz (çünkü nazara ve voltran'a inanıyoruz) yegâne iki hareket; ahmet coka abimizin bodrum'a kaçış hareketi ile şu resimde görmüş olduğumuz ağaç ev. allah olmayanlara da nasip etsin. dinimiz amin.
Ahahjhdjsak at al bize
Oha! helal olsun!
hakikaten sahaneymis..
yakimlarda bi yerde su siriltisi da duyuluyorsa tadindan yenmez..
"Bir arkadaşa bakıp çıkıcam" diyebilecek kadar arkadaş olabilmek isterdim sizinle. Ama bakıp çıkmaz, kalıp sohbet etmek isterdim sizinle.
"Bana yeniden şarkılar söyleten..." değil, bana yeniden yazmalar ilhamlayan yazar oldunuz. 'Hatta'sı da var, feci kıskandım yazdıklarınızı. "Niye benim aklıma gelmedi bunlar?" diye ama herkesin saksısı başka türlü sulanıyor deyip kendime hakim oldum. Gene de suçsuzum Hakim Bey, di mi?
Neyse... İyi ki bi cancağız bana sizi tavsiye etmiş. Gideyim bir daha teşekkür edeyim ona. Ve size de; sönmüş kandilime gaz olduğunuz için :)
Yorum Gönder